Ailenin korunması kapsamında aile konutu

Ailenin korunması kapsamında aile konutu

Türk aile yapısının sosyal ekonomik ve eğitim durumu, elektronik ortamdaki tapu müdürlüklerinin kayıtlarına göre Türkiye genelindeki tapuların yüzde 65’inin erkeklerin üzerine kayıtlı bulunduğu da gözetilerek incelendiğinde, aile içinde çoğu kadın eşin, ekonomik açıdan erkek eşe bağımlı olduğu, hiçbir maddî güvencesinin bulunmadığı görülmektedir.

Bu nedenle Kadına Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi (CEDAW) sözleşmesine ve Anayasa’mızın “Ailenin korunması ve çocuk hakları başlıklı” 41. maddesine uygun olarak, 4721 sayılı TMK’nun 194. maddesi ile aile konutuna malik olmayan eş lehine özel bir koruma getirilmiştir. Bu maddeye göre «Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.» denilerek eşlerin evlilik birliği içerisinde kendi mülkiyetlerinde olan malları üzerindeki tasarruf hakkı aile konutu noktasında sınırlandırılmıştır.

Eşler, evlilik devam ettiği sürece kural olarak gerek kendi aralarında, gerek üçüncü kişilerle diledikleri hukuki işlemleri yapabilirler. Diğer bir deyişle hukuki işlemlerde eşlerin serbestliği ilkesi ya da sözleşme özgürlüğü ilkesi geçerlidir. O halde eşlerden birinin yaptığı hukuki işlemin geçerliliği, kural olarak diğer eşin veya hakimin onamına bağlı değildir. Bu ilke TMK’nun 193. maddesinde “kanunda aksine hüküm bulunmadıkça eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlemi yapabilir” şeklinde belirtilmiştir.

Ana kural bu olmakla beraber eşlerin bazı konularda sözleşme yapmaları kanunla diğer eşin izin veya onamına bağlanmıştır. O halde kanunda aksine hüküm bulunmadıkça eşler gerek birbirleriyle, gerek üçüncü şahıslarla diledikleri gibi hukuki işlem yapabileceklerdir. Bu konuda Türk Kanunu Medenisi döneminde esas olan hakimin tasdik ve uygun görmesi koşulları kanundan çıkarıldığı gibi, eşler arasında cebri icra yasağı da kaldırılmıştır.

Hukuki işlemlerde eşlerin serbestliği ilkesine getirilen istisnalardan biri aile konutu ile ilgili diğer eşin rızasına bağlı hukuki işlemlerdir.

Aile konutu ile ilgili diğer eşin rızasına bağlı hukuki işlemler

Aile konutu, medeni hukuk terminolojisine yeni medeni kanunla girmiş bir kavramdır. Aile konutu sadece aile hukukunda değil, miras hukukunda da söz konusu olan yeni bir kurumdur. Aile konutu eşlerin yaşamlarında oldukça önemli bir yer tutar.

Doktrinde Aile Konutu;

Öğretide aile konutu ile ilgili olarak; eşlerin birlikte seçtikleri, varsa çocuklar gibi diğer aile üyeleri ile birlikte eylemli olarak yaşadıkları konut( AKINTÜRK, Turgut/ATEŞ KARAMAN, Derya: Türk Medeni Hukuku: Aile Hukuku, C. 2, 15. Bası, İstanbul 2013, s.121); sürekli olarak barınma ihtiyacını karşılayan ve ailenin hayat merkezini oluşturan konut(DOĞAN, Murat: “ Medeni Kanunun Getirdiği Yeni Bir Müessese: Aile Konutu”, AÜEHFD, C. VI, Sayı 1-4, Y. 2002, s. 286); eşlerin yaşamsal ilişkilerinin, işlerinin ve hayatlarının odak noktası olarak seçtikleri ve eylemli olarak-varsa-çocuklarıyla birlikte yaşadıkları müşterek konut(AYAN, s. 61); eşlerin evlilik birliğinin devamı sırasında, ortak hayatı sürdürmenin gerektirdiği, bir yerde aile olarak birlikte oturma gereksiniminin karşılanmasında kullanılmak üzere seçtikleri, bu suretle aile hayatının merkezi haline getirdikleri, konut niteliği taşıyan yer(DURAL, Mustafa/ÖĞÜZ, Tufan/GÜMÜŞ, Alper: Türk Özel Hukuku C. III: Aile Hukuku, İstanbul 2005, s. 204) şeklinde tanımlamalar yapılmıştır.

Anayasa Mahkemesi’nin Melahat Karkin [GK], B. No: 2014/17751, 13/10/2016, Kararı

Ailenin sosyal ve ekonomik yaşamı açısından son derece önemli bir yere sahip olan aile konutu; eşlerin mutluluğu ve çocukların geleceği için bir güvence, evlilik kurumunun ve aile hayatının bir arada sürmesini sağlayan ve aileyi bir çatı altında toplayan en önemli unsurlardan biri olarak görülmektedir (Melahat Karkin [GK], B. No: 2014/17751, 13/10/2016, § 52). Eşlerin acı tatlı günlerini bu konutta yaşamakta olduğu, sosyal ilişkilerini ve dış çevreyle olan münasebetlerini bu konut ekseninde gerçekleştirdiği, kişisel ve sosyal gelişimlerini bu konut çerçevesinde sürdürdükleri dikkate alındığında yadsınamayacak ölçüdeki ekonomik öneminin yanı sıra aile konutunun eş ve çocuklar yönünden manevi ve duygusal değerinin de bulunduğu açıktır. Çoğu olayda kadın eşin çocukları ile barındığı mekân konumunda olan aile konutunun -yukarıda belirtilen önemi de dikkate alındığında- birliğin devamı sırasında özensizce elden çıkarılması büyük sıkıntılara yol açabilmektedir (Melahat Karkin, § 53).

Aile Konutunun Unsurları

Aile konutunun unsurları; aile, konut ve ailenin yaşam faaliyetlerinin yoğunlaştığı yer olarak belirlenebilir. (AYAN, s. 63). Bir konutun aile konutu olarak nitelendirilmesi için ailenin ortak kullanımına hizmet etmesi yeterlidir(ACAR, Faruk: Aile Hukukumuzda Aile Konutu Mal Rejimleri ve Eşin Yasal Miras Payı, 3. Bası, Ankara 2012, s. 20).

Aile Konutunun Tekliği Sorunu: Birden Fazla Aile Konutu Olabilir mi?

Aile konutunun, eşlerin yaşam faaliyetlerinin yoğunlaştığı yer olması konusu bakımından eylemli olarak sürekli ve kesintisiz oturmanın şart olmadığı kabul edilmekle birlikte, aile konutunun tekliği açısından konu uygulama ve öğretide tartışmalıdır. Aslında kanun koyucu bu tartışmaların yaşanacağını önceden görmüş olmalı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu daha tasarı aşamasında iken, oluşturulan alt komisyon tarafından aile konutunun tekliği prensibinin, maddeye ayrı bir fıkra olarak “aileye ancak bir konut özgülenebilir” şeklinde eklenmesi teklif edilmiştir (KILIÇOĞLU, , s. 14, dipnot 18). Ancak, teklif kabul edilmeyerek, madde şimdiki hali ile yasalaşmıştır.

Unsurlardan yola çıkarak, kural olarak aile konutunun tekliğinin esas olduğunu söylemek mümkündür. Ne var ki, yine aynı unsurların bulunması şartıyla, aile tarafından birden fazla konutun aile konutu olarak özgülenmesine, eş söyleyişle ailenin birden fazla konutta yaşam faaliyetlerini yoğunlaştırmasına yasal bir engel de bulunmamaktadır. (AYAN, s. 68). Gerçekten Yasa’da aile konutu sayı olarak sınırlandırılmamıştır.

Belirtmek gerekir ki, bugün gelinen noktada ikincil nitelikteki konutlar (yazlık, yayla evi, dağ evi, karavan gibi) aile konutu olarak kabul edilmemekte ise de (AKINTÜRK/ATEŞ KARAMAN, s. 121; DOĞAN, s.286; DURAL/ÖĞÜZ/GÜMÜŞ, s. 205) ikinci konutun -duruma göre- aile konutu olarak nitelendirilmesinin mümkün olduğu kabul edilmektedir. Kimi istisnai hallerle sınırlı tutulan aile konutunun birden fazla olabileceğinin kabulü (ACAR s. 32; ŞIPKA, s. 82; Krş. DURAL/ÖĞÜZ/GÜMÜŞ, s. 205) “ailenin yaşam faaliyetlerinin birden fazla yerde yoğunlaşması” hali ile izah edilmektedir. Bu yoğunlaşma da çeşitli nedenlerle olabilmektedir. Sözgelimi, eşlerin farklı yerlerde çalışmaları, çocukların eğitimi, zorunlu tayinler ve sağlık gibi nedenler birden fazla konutun aile konutu olarak özgülenmesini gerektirebilmektedir. (ŞIPKA, s. 79). Bu örnekler bağlamında, yabancı ülkede çalışan ve o ülkede yaşayan Türk ailelerin, yılın belirli bir dönemini Türkiye’de geçirmeleri halinde, Türkiye’ye geldiklerinde kalma amacıyla düzenli olarak kullandıkları bir konutun, aile konutu sayılması gerektiği kabul edilmektedir. (ŞIPKA, s. 80). Şu halde, yurt dışında yaşayan bir ailenin, Türkiye’ye geldiğinde kullandığı tek konutu, diğer unsurların da bulunması koşuluyla, aile konutu olarak kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilke Hukuk Genel Kurulu’nun 28.09.2011 gün ve 2011/2-447, 556 sayılı kararında da benimsenmiştir.

İşte eşler için bu denli önemli ve duygusal bağları bulunan aile konutu ve ev eşyasının evlilik devam ederken ayrı yaşamaya karar verildiğinde kime verileceği önem taşıdığı gibi, bir eşin konutla ilgili olarak diğer eşin rızası olmadan kira sözleşmesinin feshine tek başına karar verebilmesi ya da konut üzerinde mülkiyet hakkına sahip eşin bunu diğer eşin rızasını almadan devretmesi ya da başka bir hakla sınırlandırması ailenin mutluluk ve geleceğini olumsuz yönde etkiler ve rızası alınmayan eş için telafisi güç zararlara yol açabilir.

Eşlerin ve çocukların yaşantısı bakımından büyük önem taşıyan aile konutunda ayni ya da şahsi hak sahibi olan eşin bununla ilgili hukuksal işlemlerde tek başına söz sahibi olması birlikte yaşamanın amacı, geleceği ve mutluluğuyla bağdaştırılamaz.

Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2021/3464 Esas 2021/6355 karar sayılı, 22.09.2021 tarihli kararında bu durum “TMK’nın 193. maddesi dikkate alındığında kural olarak eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlem yapma serbestisi kabul edilmişken, aynı Kanun’un 194. maddesi ile bu kurala istisna getirilmiş ve aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılması esası kabul edilmiştir. Bu düzenleme ile malik olmayan eşe, aile konutu ile ilgili tapu kütüğüne şerh verilmesini isteme hakkı tanınmış, eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü “Aile birliğinin” korunması amacıyla sınırlandırılmıştır. ” şeklinde açıklanmıştır.

Aile konutu kavramı konut ve aile olmak üzere iki unsurdan oluşur. Konut, eşlerin düzenli olarak yerleşim amacıyla kullandıkları kapalı mekanları ifade eder. Aile ise kadın eş, erkek eş ve çocuklardan oluşan topluluktur. Ancak çocukların ana babadan ayrı konutta yaşamaları mümkün olduğu gibi çocuksuz aileler de söz konusu olabilir. Bu durumda kadın ve erkek eşin birlikte yaşadıkları konut aile konutudur.

Bu açıklamalardan sonra aile konutunu tanımlayacak olursak, aralarında resmi evlilik bağı kurulan eşlerin çocukları ile (ergin olmayan öz evlat, üvey evlat olsun) birlikte oturdukları, barındıkları iş hayatları, okul hayatları dışında günlük ortak yaşamlarını sürdürdükleri konuttur. TMK resmen evli olmayan ancak resmi evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşayan kişilere aile konutu ile ilgili haklar tanımamıştır. Bu düzenlemelere göre bir konutun aile konutu olarak kabulü için, eşler bu konutu birlikte seçmeli veya eşlerden birinin seçtiği konuta diğer eş de rıza vermeli, burada eş ve çocuklarıyla ortak bir yaşam merkezi oluşturmalıdır. Yine bu yerde ailenin sürekli, devamlılık arz edecek şekilde düzenli olarak oturması, konutun hukuka uygun kaybedildiğinde diğer eşin ve çocukların da barınma haklarını kaybedecekleri konut niteliğinde bulunması, bu konutun üçüncü kişilerce de objektif olarak ailenin yaşadığı konut olarak kabulü anlaşılması gerekir.

Yazlık konuta aile konutu denilemez

Eşlerin geçici olarak mesleki faaliyet, öğrencilik, sağlık sorunlarını çözümlemek veya dağ evi, yayla gibi devamlılık göstermeyen konutları aile konutu olarak kabul edilmeyecektir. Nitekim Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün 01.06.2002 tarih ve 2002/7 numaralı genelgesinde aile konutu eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği ve düzenli yerleşim amacıyla kullandıkları mekanları ifade ettiğinden zaman zaman ya da hafta sonu kullanmak amacıyla edinilen yazlık konut, dağ evi gibi konutlar TMK md.194 kapsamına girmediğinden bu yönde gelecek taleplerin karşılanmaması düzenlenmiştir.

Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2011/6208 Esas 2012/912 Karar sayılı, 23.01.2012 tarihli kararında “Aile konutu aile yaşamının “yoğunlaştığı” alandır. Keyfe keder gelinen ya da gelinmeyen bir yazlık konuta “aile konutu” denilemez.” denmiştir.

Yurt dışında yaşayan ailelerin Türkiye’de kullandıkları ev …

Yargıtay Kararı – HGK., E. 2013/473 K. 2014/92 T. 12.2.2014, «…Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde somut olay irdelendiğinde; dava konusu taşınmaz davalı koca adına kayıtlıdır. Taraflar yurtdışında çalışmakla birlikte, her yıl ailece Türkiye’ye izne gelerek, yine ailece dava konusu konutu kullandıkları konusunda çekişme bulunmamaktadır. Ailenin dava konusu taşınmazı salt bu amaca özgülediği ve kiraya vermediği ya da başka bir amaçla kullanmadığı toplanan delillerden anlaşılmıştır. Dava konusu konut, tarafların Türkiye’de bulundukları sürece ortak yaşam faaliyetlerini sürdürme ve oturma ihtiyacı için kullanıldığına, tarafların Türkiye’de bu amaçla kullandıkları başka bir konutları bulunmadığına göre, Türkiye’de iken kullandıkları tek konut olan dava konusu yerin, aile konutu olarak özgülendiğinin (TMK m. 194) kabulü gerekir.» şeklindedir.

Aile konutunun tespiti istemi eşlere tanınmış bir haktır.

Aile konutunun tespiti istemi eşlere tanınmış bir haktır. Eşler dışında başka biri aile konutunun tespitini talep edemez. Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2006/6016 Esas 2006/14210 Karar sayılı kararında “Müşterek konutun aile konutu olduğunun tespiti istemi eşlere tanınmış bir hak olup, davacı Ceyda’nın aktif husumet ehliyeti bulunmadığından, Ceyda’nın davasının husumetten reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.” denmiştir.

Aile Konut Şerhinde Son Uygulama

Aile Konutu Şerhi hukukumuza 2001 tarihli Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi ile girmiştir. Bu kapsamda TKGM tarafından 2002/7 sayılı uygulamayı yönlendirecek şekilde genelge çıkarılmış sonrasında Mülga Tapu Sicili Tüzüğü’nün 57. maddesine 2004 yılında bent eklenmiştir. Daha sonra 17/08/2013 tarihli yeni Tapu Sicili Tüzüğünün yürürlüğe girmesi aile konutu şerhi işlemi açısından talepte bulunacaklar ile hangi belgelerin aranacağı yönünde hükümler konulmuştur.

Yeni Tapu Sicili Tüzüğü’nün 49/1-c maddesine istinaden hangi evrakların gerektiği belirtilmiş, MERNİS’in de Tapu Müdürlüklerinde etkin kullanımı nedeniyle talep sahiplerinin yerleşim yerini ve medeni halini gösterir kaydını Tapu Müdürlüğü görevlilerinin de görmesinden ötürü Tapu Müdürlüğü tarafından talep sahiplerinden herhangi bir evrak talep edilmemesi gerekmektedir. Bu durumda güncelliğini yitirmiş bulunan 2002/7 sayılı Genelgenin yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.

Av. Afet Gülen Büberci